Katkıda bulunanlar

Pazar, Mart 25, 2012

Hareketin Sırrı

kadehini masaya usulca bırakan babam bilmiyor, bu dünyanın yükü nasıl taşınır. dünya dediysem, tek dünya yok bu evrende. herkes bir atlas olmuş, kendi dünyasını omuzlamış. okyanuslar taşıyor omuzlarımızın üzerinden, sırtımıza doğru, terle karışık...

bu evrende herkesin bir yeri var, herkes o yeri arıyor. yoksa neden dönüp dursun gezegenler, galaksiler? buldukları anda duracaklar. o anın adı belki huzur olacak, belki de kıyamet. aramayı bıraktığında, sırtındaki dünyasını indirip sırtını verdiğinde o dünyaya, ya huzurunu bulmuş olacak insanoğlu ya da kıyametini seyre dalacak.

ineceği durağı bilir insan. trene binerken bilir. en cazip geleni, tam aksi. bir kere de olsa ineceği yeri düşünmeden vagona adım atmak düşüncesi, ekşi bir elmanın ilk ısırığındaki kamaşmayı yaşatıyor. o elmanın ilk ısırığı büyük bir günahın da ilk adımı olmalı. damla damla biriktirdiğimiz hayatımızın yıkımı demek çünkü. kim bu gölü dinamitleyecek? balık avlamak için koca bir gölü uçurmaya ne gerek var? bunları soruyorum ilk adımımı atarken, vagonun pas kokusunu duyarken. bir yere gitmek için bir şeyin içine girmek gerekiyormuş, hiç olmazsa bir şeyin şeklini almak... paslı da olsa, vagon vagondur. ilk adımı atarken ödenmesi gereken bedeller varmış. pahalı da olsa bedel bedeldir...