biriktiriyorum. daha doğrusu ben bi şey yapmıyorum, o geliyor, geliyor, birikiyor. yükselen ve alçalan dev su kütleleri gibi, onların kıyıya getrip bıraktıkları, bırakıp unuttukları -ama mutlaka verdiğini geri alacaktır deniz ve diğerleri- şişip kabaran, etrafındaki kalıbın tek kaçışı olan tepeden akıp giden o havuçlu kekin taşması gibi birikiyor. hem kabarıyor, kabardıkları kaybolmuyor. gidip bir engele kadar ilerliyor. dönüşü de mümkün değil, olduğu yerde birikiyor. dedim ya, birikiyor. biriktikçe üstünden almalı, azaltmalı birikenleri. yoksa tıkayacak tüm gözeneklerini aklın, ve tahliye kanalları olmazsa iç basıncı düşmez bu kafanın.
akmalı parmakların ucundan. blok olarak, aralıklı olarak, kokulu olarak, renksiz olarak, aşık olarak, kavga ederek, sema ederek... ellerle akmalı, eller şahittir iyiye de kötüye de. karşıtlıkların varlığını ellere sormalı. ikisini de tutan, ikisini de bırakan. birinden diğerine veren ellerdir çünkü. dil şişse de el indirir. kol kalksa da el vurur. elin ettiğini göz görür, dil çiler.
kana kana su içer gibi, dayandım elimdeki kitabın yapraklarına. bir çırpıntı geldi, içeriden. ses veriyor. "senin aslın nerede? suretin ise çok silik" ara sıra bir kıvılcım çakıyorum, aydınlanıyor bir anlığına yüzüm ve etrafımdakiler. kaç "ben" var benim etrafımda? içimden çıkardıklarım kaç kişi? içimde kalanlar ne derler? onları duymaya göz gerek, okumak gerek. çıkarmaya eller. dil de yetmez. dil hızlı düşünür, hızla çıkarır içeriden. ama dışarının havası, basıncı tıkıverir çıkanı gerisin geri. vurgun yiyen dalgıçlar gibi yığılıverirler. harlı harlı yanan bir fırının alazını yiyip de bükülüverirler, yanıp dökülüveren kibritler gibi. hızla çıkıp kaybolanlar da vardır. içki sofralarında çıkarlar dışarı, ateşin etrafındaki zebaniler gibi dans ederler. ta ki ahlaksızlığın cazibesi ve umarsızlığın mutluluğu, sabahın utancı ile yer değiştirene kadar.
alkolle dışarı çıkardığım benler, geri gelmezler. sonsuza uğurlanır, bir daha ortalıkta gözükmezler. bu benleri kimse dikkate almaz zaten. ancak içki masalarının uhrevi ortamından alınan zevk ile bir araya gelip içindekileri dışarıya çıkartan, içleri boşaldıktan sonra aradıkları huzuru bulabileceklerine inananlar doldurular masaları. ortalık benden geçilmez; sen, siz, onlar kaybolur. herkes kendini anlatır, bazen sadece bir kişi anlatır, kimselere vermez sırayı. o kadar ben çıkar ki ortaya, bazen diğerleri çıkartmak istemez suretinden türettikleri asıllarını.
böyle böyle, çıkarta çıkarta birikiyor, alkollü alkolsüz, okurken okudukça, konuşurken susarken. rüyalar görürken...
Salı, Temmuz 19, 2011
Cumartesi, Temmuz 16, 2011
karkamış
anlamıyorum seni
yok, anlayamıyorum
ses, nefes, dudakların
tamam da...
parmağın tam da toprak rengi bir dağda
sesin heyecanlı
arkası ne
arkasında ne var
derdinin boyu mu anlattığın
dağ kadar mıydı
gösterdiğin
parmağın kadar mı yoksa
seni umarsızım...
anlamıyorum seni,
sesin var, anlamıyorum
sesi var trenin
gülüveriyor makinist
kaçıncı çocuğuydu doğan
doğan... güzel isim...
bir dahakine dedi
güldü yanındaki
sen daha gül dedi makinist
gül... güzel isim...
güldüler...
yanımdaki anlatıyor
dağı gösteriyor hala
ardından gelmiş meğer, heyecanı ondan
arkamdaki söyledi
dilimiz konuşulmuyor mu orada
ondan mı bu keşmekeş
kim konuşuyor şu karkamışın dilini
bir diyeceği olsa kime der karkamış,
kim dinler
özlese birisini, uzaktaki
kime anlatır bu özlemi...
özlem... güzel isim...
yok, anlayamıyorum
ses, nefes, dudakların
tamam da...
parmağın tam da toprak rengi bir dağda
sesin heyecanlı
arkası ne
arkasında ne var
derdinin boyu mu anlattığın
dağ kadar mıydı
gösterdiğin
parmağın kadar mı yoksa
seni umarsızım...
anlamıyorum seni,
sesin var, anlamıyorum
sesi var trenin
gülüveriyor makinist
kaçıncı çocuğuydu doğan
doğan... güzel isim...
bir dahakine dedi
güldü yanındaki
sen daha gül dedi makinist
gül... güzel isim...
güldüler...
yanımdaki anlatıyor
dağı gösteriyor hala
ardından gelmiş meğer, heyecanı ondan
arkamdaki söyledi
dilimiz konuşulmuyor mu orada
ondan mı bu keşmekeş
kim konuşuyor şu karkamışın dilini
bir diyeceği olsa kime der karkamış,
kim dinler
özlese birisini, uzaktaki
kime anlatır bu özlemi...
özlem... güzel isim...
roman
"...bir roman yazmak istiyorum. hangi kelimelerle başlayacağını yazdım buraya, sonra sildim. en zor kısmı başlamak ve tamamını yazmak..."
bir roman yazmalı
yazın dünyasında görünmeli
yazın beni de
yazsınlar sıraya demeli
burası öyle bir ülke
sanki yaz her mevsim
terlemeli
terle atmalı sözleri
kopmadan ses terleri
ülke
gözümün önünde bir ülke, haritadan
göz önünde olanlar var
gözün önünde olup görünmeyen
göz göz olmuş harita, eskimiş
her göz bağlı başka bir göze
demir raylar eriştirmiş
ayrı yönlere bakan gözleri
göz göz odalarıyla trenler geçiyor haritadan
eskidikçe eskiyor baktığım yerler
eskidikçe gözleri karanlığın içindeki lokomotifin
camlarındaki buğuya tekrar tekrar
çiziyorum haritamı
parmağımla bir oraya, bir buraya dokunup
yeni gözler ekliyorum
yeni garlar, yeni yolcular, yeni yolculuklar
her göz bir gar, her gar bin göz…
garlar…
göz önünde olanlar var
gözün önünde olup görünmeyen
göz göz olmuş harita, eskimiş
her göz bağlı başka bir göze
demir raylar eriştirmiş
ayrı yönlere bakan gözleri
göz göz odalarıyla trenler geçiyor haritadan
eskidikçe eskiyor baktığım yerler
eskidikçe gözleri karanlığın içindeki lokomotifin
camlarındaki buğuya tekrar tekrar
çiziyorum haritamı
parmağımla bir oraya, bir buraya dokunup
yeni gözler ekliyorum
yeni garlar, yeni yolcular, yeni yolculuklar
her göz bir gar, her gar bin göz…
garlar…
Kaydol:
Yorumlar (Atom)